Blogger Template by Blogcrowds.


Nedir aşk? Bir mucize mi, aklın kişiye bir oyunu mu?... Nasıl bir afyondur ki insan, mantığın kalelerini bir anda yerle bir edip aşık olunanın ardından sersem ve serseri bir yaprak gibi savrulur? Bir kara büyü müdür?... Yoksa yalnızca bir ihtiyaç mı?

Nilgün'e göre, Sinan'a göre, üçüncü bir göz olarak yazara göre aşk bambaşka... Türün alışıldık örneklerine hiç benzemiyor Bİtmeyen aşk. Hem şiddetli duygu fırtınalarını hem de yarattığı sarsıntıların insan yaşamını nasıl yapılandırdığını bir potada eritiyor. Türk Edebiyatının usta kalemi Pnar Kür bu ruh durumunu bütün boyutlarıyla ele alırken, okuru da bir dördüncü göz olarak işin içine katıyor.

İnce işlenmiş ayrıntılarla kurgulanan Bitmeyen Aşk, okuru duygu - mantık ekseninde olağanüstü bir gezintiye çıkarıyor.


Genç psikiyatrist Eylül, hastanedeki yeni terapi grubuyla tanışmıştır: nedensiz yere baygınlık nöbetleri geçiren Ayten, içine kapanık Ahmet, öfkesine hakim olmakta zorlanan Murat, kekemeliğini yenmeye çabalayan Emre, eşinden nefret ettiğini söyleyerek ağlama krizlerine giren Cavidan ve çevreyle iletişim sorunları olan üniversite öğrencisi gizem.

Eylül, bir yandan hastalarına yardım etmeye çalışırken, öbür yandan da kendi içinde, benliğinde hissettiği huzursuzluğu çözümlemenin derdindedir. Bu yüzden evliliğini ve kocasıyla ilişkisini sorgulayıp dururken, felsefe öğrencisi Gizem’in kendisine incelemesi için varoluşuyla yüzleşmeye çağırmıştır.

Gerçek nedir? Çıkış değişimde mi, aynılığı renklendirmekte midir? Yoksa her şey ve bu arada gerçek kendi halinde varlığını sürdürürken, bizi sıkıntıya sokan şey baktığımız çerçevelere göre tanımların değişmesi midir?



Kendini kapana kısılmış gibi hisseden Seçkin, bu duyguyla her gününü bir öncekiyle tıpatıp aynı geçirmektedir. Bir sabah çalıştığı gazeteye gönderilen isimsiz bir mektupla heyecanlı, bir o kadar da tehlikeli bir maceranın içine balıklama dalar. Mektubu gönderen meçhul kişi, Seçkin'in zengin bir iş adamının karısı Ilgım Halit'i izlemesini istemektedir.

Seçkin, adeta bir röntgenci gibi Ilgım'ın yaptıklarını anbean gözleyip rapor etmeye başlar. Bu hoş ve alımlı kadın, teleskopun diğer ucundan içine kapalı ve sakin bir yaşam sürüyormuş gibi görünür. Ancak atölyesinde bambaşka bir insana dönüştüğü Seçkin'in dikkatini çeker. Ilgım, gençlik yıllarında bir kez tadına vardığı cinsel hazzı bir daha yakalayamamanın hayal kırıklığıyla içindeki o büyük enerjiyi yaptığı heykellerle ölümsüzleştirerek bir çıkış yolu aramaktadır aslında.

Seçkin, yalnızca uzaktan izlerken bile büyüsüne kapıldığı Ilgım'la tanışmak için fırsat kollar. Gazete için röportaj yapma bahanesiyle onun önce evine, sonra da yaşamına girer. Ilgım'ı bu kadar çekici ve vazgeçilmez kılan, kadınlığını keşfetmek yolculuğundaki cesareti ve bedeni ile beyni arasındaki uyum arayışıdır.

Kendi algıladıklarını okura da algılatma gereksinimiyle yazan Meltem Arıkan, ortak bir kuram üzerine oturttuğu romanlarından ikincisi olan Evet... Ama... Sanki...'de de varoluşunu gerçekleştirmek için yola çıkan bir kadının kendi cinselliğinin farkına varışını ve bu arayışını erkeklerin üzerinden yapmasını, titiz, cesur ve özgün bir üslupla kurguluyor.


"Güneşi balçıkla sıvayamazsınız! Adanmış birine attığınız tekmeler, bir gün misliyle sizi acıtacaktır! Kötülük, bir ok gibi sahibini bulacak; kara büyücüler, felaket tacirleri, vicdansızlar cezalarının bağışlanması için ayaklarıma kapandıkları gün, merhamet dolu yüreğimin..." Kaptan, koca gövdesiyle barın kapısına seğirtip bir eliyle beni göstererek vaazını sürdürüyor.
Barın kapısına vardığımızda, gözlerimi üstüne dikip yalnızca onun duyacağı bir sesle tıslıyorum: "Siktir git karşımdan!"
Gözlerimde yanan ateşi anında görüyor. Kenara çekilip yol veriyor. Çocuğu neredeyse sürükleyerek kamarasına götürüyorum.
Kapıyı kapadığım anda hıçkıra hıçkıra başlıyor: "Herkesin herkesin içinde tokat attın bana! NASIL YAPARSIN BUNU! NASIL YAPARSIN! O iğrenç seks kedisi de yüzüme şarap çarptı. Daha ne kadar, söyle daha ne kadar aşağılanabilirim?"
"Bir insan ne kadar aşağılanabilir, biliyor musun," diyorum boğazımı yakan bir sesle. "Santimi santimine başkalarını aşağıladığı kadar. Başkalarını aşağılamaktan vazgeçmediğin sürece, aşağılanmaya razı olmalısın. Duyuyor musun beni
beter kuş? Razı olmalısın."


METİN ALTIOK'un anısına
Şimdi, bu akşamüstü,
Hemen
Bir şiir yazabilseydim eğer,
Şöyle serin, nane yeşili,
Bahar kokan, gencecik teni.
Hani, 'yaşamalıyım, ayaktayım hâlâ'
dedirten insana,
'Hem yapacaklarım var daha!'
Su gibi aziz,
Toprak kadar güçlü,
Çakır gözlü.
Dokununca kırılan ve utanınca
Burnuna dek kızaran.
Bu şiir kocaman,
Karayelden kuvvetli,
Senin 'iç açıcı hüznün' denli kederli.
Ama çabuk olmalı, hemen davran,
Şair diyorlar, komada falan


- Bütün şaireleri çok güzel, şairleri çok yakışıklı sanmıyordum ama, cüce, kambur, dilsiz, felçli, kör, sakat, yaralı, yorgun insanları da şairler şehri'nde görmek beni şaşırttı.
- Sizi şaşırtana başaşağı bakmıyor musunuz sevgili Esin? Onlar böyle oldukları için şiir yazmıyorlar...
Onlar, şair oldukları için bu hale geldiler!..
- Yani... yani şiir yazmak burada bile cezalandırılıyor mu?..
-Hayır, o gördükleriniz, aramıza katıldıkları için kurtulanlar!


- Anne tarafından Afife Jale'ye akraba oluyorum. Babamın kökleri de
Pirî Reis'in amcası Kemal Reis'e uzanır, dedim gururla.
- Camille ve Kolomb gibi mi yani? dedi şaşırarak.
- Hiç kimse bir başkasına benzemez! diye hırçınlaştım.
- Afife Pirî! dedi hayranlıkla.
- Afife Pirî! diye yineledim.
- Denizlerin serüvenci oğluyla, sahne ışıklarının cesur, asi kızının torunusun, müthiş... olağanüstü... Anlamalıydım... Çoktan anlamalıydım...


Aşkın yolları hiçbir zaman düz değildir. Ama öyle coğrafyalar
vardır ki, hayat ve aşk, her an bir uçurumdan yuvarlanacakmış
gibi, imkânsızlığın kıyısında salınır durur. Aşkı küle çeviren
geleneklerle ve zamanla kuşatılmıştır çünkü oralarda hayat...
Öyle coğrafyalar vardır ki, sonsuza dek değişmez sandığınız
mekânlar ve insanlar bir postal darbesiyle yıkılıverir.
Şaşkın ve kederli bir sürgünsünüzdür; kendi ülkesinden,
ailesinden ve dilinden sürgün edilmiş bir çocuksunuzdur artık.
Sürgünlük en onulmaz darbesini çocuklara vurur ve
zaten her sürgün de artık biraz çocuktur...
Yılmaz Odabaşı'nın, daha önce Kül Aşklar ile Çocuklar ve Adresler'de
yer alan hikâyelerinin bir arada sunulduğu bu kitapta,
geleneklerin ve hayatın örselediği aşkları; bir çocuğun evreninden,
son on beş yılda nice acılara vesile olan göç olgusunu
yalın bir anlatımla okuyacaksınız.
Bilenler bilir: Yalın ve sert hayatları yazar Yılmaz Odabaşı.
Acıların diyarından, bütün bir ülkeye sesini sakin, ama öfkeli
kelimelerle katar, çağıldar. Kül Aşklar, yazarının on binlere
mal olan hikâyelerinden bir demet...


Bize mahsus sandığımız hayatlar, aslında evrensel bir bütünün birbirini tamamlayan parçalarıdır. Edebiyatçının görevi ve değeri de burada ortaya çıkar: Yerel olanda evrenseli, insanlığa ait olanı bulup çıkarmak...
Yılmaz Odabaşı da evrensel bir duyarlılığın yerel reflekslerle buluştuğu öyküleriyle bilinir. Onun öyküleri hem tüm Ortadoğu'ya hem de sadece bize özgü gibi görünebilen bir düzlemden okunurlar.
Odabaşı, bir ülkeye tanıklığın, tarihe kayıt düşmenin en güzel biçimini, yine öyküleriyle ortaya koyuyor. Doğu'nun çetin koşulları içinde yaşanan trajedilerden çarpıcı portreler çıkarıyor. Bir dönemin siyasal iklimini,
o iklime nice acılarla rengini veren hayatları, yine yalın ve
sert kelimelerle anlatıyor.
Yılmaz Odabaşı'nın Everest Yayınları'ndan çıkan ikinci öykü kitabı
Kuşlar Uzaktı Sonra'da hem tek tek şiir tadında cümleleriyle,
hem de anlattığı hayatlarla derinden sarsıyor bizi... Kuşları su birikintilerinde ‘rût' (çırılçıplak) izleyen ‘hırnikli' (sümüklü) yoksul çocukların, ‘muğrup' (akşam) vakitleri, ‘hayf'ını (intikamını) kimden alacaklarını sordukları diyarları biraz daha anlayacağız...


Başını Behiye'nin omzuna dayayıp uyuklamaya başlıyor Handan. Behiye'nin içine yırtıcı kuşlar pike yapıyor. Ciğeri, yüreği, bağırsakları, kalbi- neresinden yakalarlarsa bir parça koparıp uçuşuyorlar. İçi didiliyor Behiye'nin. İçi parçalanıyor meraktan, telaştan. Tufan'a enselenmek istemiyor. Tufan onu ve Handan'ı ele geçirsin istemiyor. Aşağılanmak istemiyor.
Hayat onu yeterince aşağılamadı mı? Un ufak etmedi mi onu hayat? HİÇLEMEDİ Mİ? YOK SAYMADI MI? Yoklamadı mı habire? Çaktırmadı mı tüm sınavlarından?
Eliyle sıkıca bisturisinin ucunu kavrıyor.
Parasızlığın, yersizliğin, kimliksizliğin kıskacında birbirine tutunmaya çalışan iki yaralı ruh. Her şey ellerine ayaklarına dolanıyor,
her şey onlara karşı - bir kaçış, çıkış filan imkânsız mı?


"Bir kadın kendi başına soyunabilir mi?" Elinizdeki kitabın
anahtar cümlesi olan bu soru, bu romanın baş kişisi Lâl'in,
daha doğrusu bütün kadınların, erkeklerin kurallarıyla
yönetilen bir dünyada varolabilmek üzere kendi içlerine
yaptığı yolculuğun anahtarıdır aynı zamanda.
Lâl, gerek toplumsal, dinsel ve ailevi kuralların kıskacında
kalmasıyla, gerekse kendisine dayatılan rolden soyunarak
kadın olabilmek için bir meydan okuma arzusuyla, ülkemizin kadınlarından hem farklı bir yerde durmakta, hem de
içlerindeki bastırılmış arayışı temsil etmektedir.
Nitekim kendi sınırlarını zorlamayı da kapsayan bu arayış,
onu kendini yaşamak için mücadele etmeye yöneltecektir.
Onun gözünde beden bir tapınaktır ve kadın (dahası, erkek)
hazzın ve mutluluğun peşine düşüp öncelikle
bu tapınakta yücelmeli, belki de orada kaybolmalıdır.
Yazdığı her metinde kendinin farkına varmayı amaçlayan
modern kadını anlatmaya soyunan Meltem Arıkan bu
romanında, kadınları ve erkekleri kışkırtarak, kadınları kadın yapabilecek erkeklerden ve erkekleri erkek yapabilecek
kadınlardan oluşabilecek, yeni bir kadın-erkek ilişki
dengesinin kurulabileceğinin ipuçlarını veriyor.


Adım Mayıs.
Mayıs'ın dördünde doğmuşum. "Mayıs olsun adı," demiş annem.
Babam da sevmiş bu adı. Adım Mayıs.
Santiagoluyum ben.
Tıpkı bir kan damlası gibi sıcak, canlı, renkli...
Tıpkı bir kar çölünde gibi yapayalnız, uzak bir damla Latin kırmızısı...
Adım Mayıs.
Mayıs'ın dördünde doğmuşum.
Benim Adım Mayıs.


Yazarın nihai amacı anlaşılmaksa, katilin nihai arzusu da yakalamaktır. Ama her ikisi de keşfedilmeye karşı önlem alırlar – ya da yapılan işin iyi olması için almaları gerekir. Çünkü kolay keşfedilmek beceriksizlik, hiç keşfedilmemek ise başarısızlık anlamına gelir.



Roman ile gerçeklik arasında, bir yazarla bir katil arasındaki kadar güçlü bir benzerlik olabilir mi? Romanın içine hapsolmuş gibi görünen bir kahraman, roman bitince de yaşamaya devam edebilir mi?



Bir Cinayet Romanı’nda tanıştığımız matematik profesörü Emin Köklü, Sonuncu Sonbahar’da tekrar karşımıza çıkıyor ve bu kez kurgusal bir cinayetin değil, gerçek bir cinayetin izini sürmeye koyuluyor. Ancak gerçek cinayetlerin en az roman cinayetleri kadar karmaşık olabileceğini hesaba katmayarak içinden çıkılması zor bir maceranın tam ortasında buluyor kendini. Sonuncu Sonbahar, kurguyla gerçekliğin ustalıkla örüldüğü, bir solukta okunacak bir Pınar Kür romanı.

Nihat Behram - Gurbet


"Nihat Behram'ın işlediği konu ve işleyiş biçimi beni derinden etkiledi..."

Juan Goytisolo

"Bu epik yapıt, hiç kuşkusuz ki, önemli bir konuyu sergilemenin, en iddialı denemelerindendir..."

Hans-Dieter Grünefeld

"Gurbet, acımasız gerçekçiliğini, şematik, didaktik kalıplarla değil, insanı en derin yerlerde yakalayan, sarsan bir duygusallık-gerçekçilik sentezinde verebilen; aklın ve duygunun kesiştiği, senteze ulaştığı noktalarda, bireyseli ve toplumsalı en yüksek dozlarda kaynaştırmayı, birlikte sunmayı başaran bir roman."

Ataol Behramoğlu

"Gurbet... Bir destan; çaresizliğin ve sevginin destanı..."

Sennur Sezer

"Gurbet, edebiyata dönüştürülmüş acının bir belgesidir..."

Reinhold Schmücker

"Gözlemlerden can bulmuş titiz bir anlatım. Canlı bir roman..."

Carola Samlcwsky

"Behram, gurbetin sorunlarını dikkatle aydınlatarak, sevgiyle dolu bir biçimde, halkına yaklaşıyor..."

Chudi Bürgi


10. yüzyıl... Genç İshak, Volga ile Kafkasya arasında hüküm süren
Hazar Krallığı'na Kurtuba baş hahamı Rabin tarafından ulak olarak
gönderilir. İshak'ın yanında taşıdığı, yüzlerce yıldır beklenen Mesih'in
bu yeni Yahudi krallığına atfedildiği bir umut mektubudur. Bir yıldan
fazla süren çetin ve tehlikeli yolculuğu sırasında İshak hem
hayatının aşkına hem de mesih umudunun sonuna ulaşır.

20. yüzyıl... Hazarlar üzerine araştırma yapan bir yazar: Marc Sofer.
Araştırmaları onu Bakû'ye götürür ve orada Hazarların son sinagogunun
bulunduğu bir mağara keşfeder. Büyük bir petrol rezervinin üzerinde
bulunan bu mağara aynı zamanda çağın en büyük petrol savaşının
tam ortasında durmaktadır. Tıpkı on asır önceki İshak gibi Sofer de
orada hem aşkını hem de umutlarının sonunu bulur.

Çok farklı çağlardan kahramanların bir arada sürükleyici olarak anlatıldığı
bu romanda ünlü Fransız yazar Marek Halter, tarihsel roman ve
çağdaş gerilim roman tarzlarını mükemmel bir biçimde birleştirerek
büyük bir destanı ve harika bir aşk hikâyesini sergilemektedir.

Başta ünlü yazar Arthur Koestler olmak üzere Hazarlar'ın destanı
birçok yazarı etkilemiş ama hiçbir romancı şimdiye kadar
günlük hayatı, aşkları, Batı'nın bu bölge üzerindeki siyasal çıkarlarını
bu denli güçlü ve çarpıcı bir biçimde ortaya koyamamıştır.

Ömer Seyfettin Kimdir ?



28 Şubat 1884’te Gönen’de doğdu. 6 Mart 1920’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Çağdaş Türk öykücülüğünün ile "Milli Edebiyat Akımı"nın kurucularından. Kafkas göçmenlerinden Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'in oğlu. Öğrenimine Gönen’de başladı. Babasının görevi nedeniyle sürekli yer değiştirmemeleri için annesiyle bilikte İstanbul'a gönderildi. 1892'de Aksaray’daki Mekteb-i Osmaniye’ye yazdırıldı. 1896'da Eyüp’teki Baytar Rüşdiyesi’ni bitirdi. Edirne Askeri İdadisi’nden sonra 1903'te İstanbul’da Mekteb-i Harbiye’den mezun oldu. Mülazim (teğmen) rütbesiyle orduya katıldı. İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi'nde bir süre öğretmenlik yaptı. 1908'de merkezi Selanik'te olan 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. 1911’da ordudan ayrıldı. Ama Balkan Savaşı çıkınca tekrar askere alındı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı. Yanya Kalesi'nin savunması sırasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıl süren tutsaklıktan sonra İstanbul'a döndü. Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. 1914'te Kabataş Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ölümüne dek bu görevi sürdürdü. Yazmaya Edirne'deki öğrenciliği sırasında başladı. İlk şiiri "Hiss-i Müncemid" "Ömer" imzasıyla 1900'de "Mecmua-i Edebiye"de yayınlandı. İlk öyküsü "İhtiyarın Tenezzühü" 1902'de Sabah gazetesinde yer aldı. İzmir ve Makedonya'da görevliyken yazdığı şiir, öykü ve makaleler çeşitli dergilerde çıktı. Askerliğe ara verdiği dönemde ise yazıları "Rumeli" gazetesi ve çeşitli dergilerde yayınlandı.

Selanik'te yayınlanan "Genç Kalemler" dergisindeki yazılarıyla ünlendi. Derginin ikinci dizisinin ilk sayısında Nisan 1911'de yayınlanan "Yeni Lisan" başlıklı yazısı "Milli Edebiyat" akımının başlangıç bildirgesidir. Yazılarında, yalın, halkın konuştuğu ve anladığı bir dil kullanmak gerektiğini savundu. Türkçe'nin kendi kurallarına uygun yazılmasını, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını istedi. Milli Edebiyat akımının öncülüğünü Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'le birlikte sürdürdü. 1. Dünya Savaşı yıllarında "Yeni Mecmua"da yayınlanan öyküleriyle ününü iyice yaygınlaştırdı. Öykülerini kişisel deneyimlerine, tarihsel olaylara ve halk geleneklerine dayandırdı. Günlük konuşma dilini kullanması, öykülerine canlı ve etkileyici bir özellik verdi. Çok değişik konular işledi. Bunları anlatırken yergiye, polemiğe, komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi. Sağlık durumu bozulup ölümünden sonra 1926’da öykülerini önce Ali Canip Yöntem derledi. Ardından Ahmet Halit Kitabevi 1936’da bir derleme yaptı. 1950’den sonra Şerif Hulusi, öykülerini yeniden gözden geçirip 10 cilt halinde yayınladı. Rafet Zaimler Yayınevi 1962’de 30 öykü daha ekleyerek 11 ciltlik bir külliyat halinde yayınladı. Son olarak Bilgi Yayınevi, "Bütün Eserleri" adıyla tüm öykülerini 16 kitapta topladı. Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet bu dizideki öykü kitaplarından bir bölümü. İnceleme kitaplarında "Tarhan", "Ayın Sin" rumuzlarını kullandı.


ESERLERİ

ŞİİR:
Ömer Seyfettin’in Şiirleri (1972, Fevziye Abdullah Tansel derlemesi)

ROMAN:
Ashâb-ı Kehfimiz (1918)
Efruz Bey (1919)
Yalnız Efe (1919, 1988)

ÖYKÜ:
Harem (1918)
Yüksek Ökçeler (1922, 1988)
Gizli Mabed (1923, 1988)
Beyaz Lale (1938)
Asilzâdeler (1938)
İlk Düşen Ak (1938, 1980)
Mahçupluk İmtihanı (1938, 1982 bir oyun da içerir)
Dalga (1943, 1952)
Nokta (1956)
Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1958)

İNCELEME:
Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset (1912)
Yarınki Turan Devleti (1914)
Türklük Mefkuresi (1914)
Türklük Ülküsü (ilk 3 kitap birarada ölümünden sonra, 1975)

Arif Nihat Asya Kimdir ?


7 Şubat 1904'te İstanbul Çatalca’da doğdu, 5 Ocak 1975'te Ankara’da yaşamını yitirdi. İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs'taki liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950-1954 arasında Seyhan (Adana) milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu.

Milletvekilliğinden sonra tekrar öğrtemenliğe döndü. Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmeni iken 1962'de emekliye ayrıldı. İstanbul'a döndü. Yeni İstanbul ve Babıli’de Sabah gazetelerinde yazılar yazdı. Aruzla başladığı şiirde rubailer, gazeller yazdı. Özellikle rubailere büyük önem verdi. Rubailerden oluşan 5 ayrı kitap yayınladı. Daha sonra hece veziyle ve serbest vezinli şiirler de yazdı. Ulusçu şiirleriyle dikat çekti. Yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle bilinir.


23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü.

ESERLERİ
Şiir:
Şiirler (1961 - Bütün Şiirler)

Hikaye:
Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955).

Roman:
Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (1975), Aydaki Kadın (1987).

Deneme:
Beş Şehir (1946), Yahya Kemal (1967), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970).

Tarih:
XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949), Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları (1974 - Der. Z. Kerman).

Vedat Türkali Kimdir ?


Doğum ve Ölüm Tarihi 1919-
Günümüz yazarlarındandır. Asıl adı Abdülkadir Pirhasan olan yazar, Samsun’da doğdu. Askeri öğrenci olarak istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Askeri liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı.

Bir Gün Tekbaşına (1975) adlı romanı, Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışmasında birincilik kazanınca tanındı. Senaryo yazarlığı, film yönetmenliği ve tiyatro ile uğraştı

Başlıca eserleri
Romanları: Mavi Karanlık (1983), Yeşilçam Dedikleri Türkiye (1986), Tek Kişilik Ölüm (1990)
Oyunları: Bu Ölü Kalkacak (1976), Dallar Yeşil Olmalı (1987)
Senaryoları: Üç Film Birden (1979), Eski Filmler (1983)


Doğum ve Ölüm Tarihi 1889 -1974
20. yüzyıl edebiyatımızın büyük romancılarındandır. Kahire’de doğdu. Manisa’da başladığı orta öğreniminin bir bölümünü, izmir idadisinde sürdürdü. Sonra ailesiyle birlikte gittiği Mısır’da Fransız Kolejine devam etti. istanbul’a gelerek, Fecri ati topluluğuna katıldı. Bu arada bir yandan gazete ve dergilere makale ve öyküler yazdı, bir yandan da edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı. Kurtuluş Savaşı yıllarında, Mustafa Kemal’in yanında yer aldı.

Mardin ve Manisa’dan milletvekili seçildi. Aylık fikir dergisi Kadro’yu çıkardı. Tiran, Prag, Bern, Tahran elçilik ve büyükelçiliklerinde bulundu. Emekliliğinden sonra, yazı hayatına atıldı. Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinin yanı sıra yazarlığını sürdürürken, Ankara’da öldü.

Yakup Kadri, gerçekçi küçük öykülerden, romana geçmiştir. Türk toplumunun geçirdiği değişimi konu edinen romanlarında, gerçekçi gözlemlerinin yanı sıra, sağlam bir yapı kurabilmiştir. Romanlarında, birbirini tamamlayan bireysel ve toplumsal hayat zinciri betimlenir. Romanlarındaki kahramanların çoğu, iç dünyaları zengin, kötümser, düzensizlik kurbanı, törelere, geleneklere bağlı insanların kişiliklerini yansıtır.Mensur şiir, deneme, makale, anı, monografi, öykü, tiyatro ve roman türlerinde yazmıştır.

Başlıca eserleri
Öyküleri; Bir Serencam (1913), Rahmet (1923), Milli Savaş Hikayeleri (1947)
Romanları: Kiralık Konak (1922), Nur Baba (1922), Hüküm Gecesi (1927), Sodom ve Gomore (1928), Yaban (1932), Ankara (1934), Bir Sürgün (1937), Panorama (iki cilt, 1953/54), Hep O Şarkı (1956)
Düz yazı şiirleri: Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan (1940)
Monografileri: Ahmet Haşim (1934), Atatürk (1946)
Anıları: Anamın Kitabı (1957), Vatan Yolunda (1957), Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969), Zoraki Diplomat (1955), Politikada 45 Yıl (1968)


26 Mayıs 1905'te İstanbul'da doğdu. Çocukluğu, büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız Kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki), İbrahim Aski gibi isimler vardı. Necip Fazıl hocalarından en çok İbrahim Aski'nin etkisinde kalmıştır. Tasavvufla ilk tanışması da hocası İbrahim Aski'nin verdiği kitaplarla olmuştur.

Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile gönderildiği Fransa'da, Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde okudu. Türkiye'ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Robert Kolej, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde ders verdi(1939-43). Sonraki yıllarında edebiyata yönelerek fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.

Necip Fazıl, annesinin arzusuyla şair olmak istedi (bunu düşündüğünde henüz 12 yaşındaydı) ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua, Anadolu, Varlık ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirmeyi başardı. Daha sonra Paris'e gitti ve dönüşünde yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitaplarıyla edebiyat dünyasında patlama yaptı. Necip Fazıl bu eserleriyle genç yaşta şöhreti yakalayarak, çağdaşı şairlerin önüne çıkmayı başardı. Edebiyat çevrelerinde hayranlık aynı zamanda heyecan uyandırdı. 1932'de Ben ve Ötesi adlı şiir kitabını çıkardığında henüz otuz yaşına basmamıştı.

Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının dönüm noktası oldu. Çünkü hayat felsefesinin değişmesine neden olan ve Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile bu dönemde tanıştı. Ve bu kişiden bir daha kopmadı. Necip Fazıl'ın, üstün bir ahlak felsefesini savunduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar (Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak).

Necip Fazıl aralıklarla gidip uzun sürelerle kaldığı Ankara'ya üçüncü gidişinde, bazı bankaların da desteğini sağlayarak 14 Mart 1936'da haftalık Ağaç dergisini çıkarmıştır. Yazarları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Mustafa Sekip Tunç'un da bulunduğu Ağaç dergisi, yeni kapanan Yakup Kadri'nin Kadro dergisi yazarları Burhan Belge, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Hüsrev gibi yazarların savunduğu ve dönemin etellektüellerini hayli etkilemiş bulunan materyalist ve marksizan düsüncelerine karşı spiritüalist ve idealist bir çizgi izlemiştir. Ankara'da altı sayı çıkan Ağaç dergisi daha sonra İstanbul'a nakledilmiş ancak fazla okur bulamadığından haftalık Ağaç dergisi 17'nci sayıda kapanmıştır.

Necip Fazıl, 1943 yılında dinsel ve siyasal kimliği ön plana çıkan Büyük Doğu adlı dergiyi çıkardı. 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık, günlük ve aylık olarak çıkarılan Büyük Doğu'da iktidarlara cephe alan Kısakürek, yazı ve yayınları yüzünden mahkemelik oldu, hapse girdi ve dergi birçok kez kapatıldı. Sultan Abdülhamit taraftarı olan Necip Fazıl giderek İslamcı kesimin önderlerinden biri oldu. Ağaç dergisinde olduğu gibi, Büyük Doğu'nun ilk sayılarında da yazar kadrosu hayli kozmopolittir. Bedri Rahmi, Sait Faik gibi yazarların imzası dergi sayfalarında görülmektedir. Ancak, Büyük Doğu, dinsel bir kavga organı durumuna gelince bu yazarların bir kısmı ayrılmıştır. Necip Fazıl 1947 yılında Büyük Doğu toplatılınca Kasım-Aralık ayları arasında üç sayı devam eden Borazan adlı siyasal mizah dergisini çıkarmıştır. Sık sık kapatılan veya toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı dönemlerde günlük fıkra ve çesitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babialide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gibi gazetelerde yayımlayan Necip Fazıl, Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi takma isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde konferanslar verdi.

Necip Fazıl, Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P. Piyes Yarışması Birincilik Ödülü'nü almış, doğumunun 75. yıldönümünde Kültür Bakanlığı'nca "Büyük Kültür Armağanı" ödülünü (1980) ve Türk Edebiyatı Vakfı'nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi" ünvanını almıştır.

Necip Fazıl Kısakürek yazılarını yazmaya devam ederken uzun süren bir hastalık dönemi geçirdi ve sonra 25 Mayıs 1983'te Erenköy'deki evinde öldü. Fatih'te düzenlenen cenaze merasiminden sonra Eyüp sırtlarındaki (Piyer Loti'deki) kabristana defnedildi.

Cemal Süreya Kimdir ?


Asıl adı Cemalettin Seber'dir. 1931 tarihinde Erzincan'da doğdu . (O yıllarda Pülümür Erzincan iline bağlı olduğu için Erzincan yazılıyor olmalı). Aslında 1931 Tunceli ili Pülümür ilçesinde dünyaya geldi. Dersim İsyanı sebebiyle zorunlu göçe tabi olan ailesiyle sürgüne gönderildi.


1954'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü'nü bitirdi. Maliye Bakanlığı’nda müfettiş yardımcılığı ve müfettişlik görevlerinde bulundu; 1965’te ayrıldığı müfettişlik görevine 1971’de yeniden döndü; 1982’de müşavir maliye müfettişliğinden emekli oldu. Ağustos 1960’ta başladığı ve yalnızca dört sayı çıkarabildiği Papirüs dergisini, Haziran 1966-Mayıs 1970 arası 47, 1980-81 arası iki sayı daha çıkardı. 1978’de Kültür Bakanlığı’nda Kültür Yayınları Danışma Kurulu üyesi olarak da görev yapan Cemal Süreya, emekli olduktan sonra, yayınevlerinde danışman ve ansiklopedilerde düzeltmen olarak çalıştı. Birçok dergide yazıları ve şiirleri yayımlandı; ayrıca Oluşum, Türkiye Yazıları, Maliye Yazıları dergileri ile Saçak dergisinin kültür-sanat bölümünü bir süre yönetti. Politika, Aydınlık, Yeni Ulus ve Yazko Somut gazeteleri ile 2000’e Doğru dergisinde köşe yazıları yazdı.


İlk şiiri “Şarkısı-beyaz”, 8 Ocak 1958'de Mülkiye dergisinde çıktı. Şiirlerindeki şekil, muhteva ve anlatım özellikleri ile İkinci Yeni şiirine katıldı. Bu akımın önde gelen şairlerinden biri oldu. Geleneğe karşı olmasına karşın geleneği şiirinde en güzel kullanan şairlerden birisiydi. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir. Şahsiyetli bir şiir dili vardır. Canlı halk dilini kullanması, onu okuyucuya yaklaştırır. Üslubundaki mizah ve istihza, ona ayrı bir özellik kazandırmaktadır.


Şairin hayatındaki en önemli kırılma noktalarından biri adressizliktir: 4 kez evlenir, 29 farklı evde oturur.


Ölümünden sonra adına bir şiir ödülü kondu. Feyza Perinçek ve Nursel Duruel, şair üzerine bir biyografik inceleme hazırladılar: Cemal Süreya / Şairin Hayatı Şiire Dahil (2005). 2001’de de Cemal Süreya Arşivi yayımlandı.


Kitapları



Şiir


Üvercinka (1958; Yeditepe Şiir Armağanı)
Göçebe (1965; 1966 TDK Şiir Ödülü)
Beni Öp Sonra Doğur Beni (1973)
Sevda Sözleri (Uçurumda Açan ile birlikte toplu şiirleri: 1984)
Sıcak Nal ve Güz Bitigi (1988; Behçet Necatigil Şiir Ödülü)
Sevda Sözleri (bütün şiirleri: 1990, ö.s; YKY 1995)


Düzyazı


Şapkam Dolu Çiçekle (1976)
Günübirlik (1982)
Onüç Günün Mektupları (1990, ö.s.; YKY 1998)
99 Yüz (1991; YKY 2004)
999. Gün / Üstü Kalsın (1991)
Folklor Şiire Düşman (1992)
Uzat Saçlarını Frigya (Günübirlik’in yeni basımı: 1992)
Aydınlık Yazıları / Paçal (1992)
Oluşum’da Cemal Süreya (1992)
Papirüs’ten Başyazılar (1992)
Günler (999. Gün’ün genişletilmiş basımı: YKY 1996)
Güvercin Curnatası (Cemal Süreya ile konuşmalar: haz. Nursel Duruel, YKY 1997; genişletilmiş basımı: YKY, 2002)
Toplu Yazılar I: Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar (YKY 2000)


Antoloji ve çevirileri


Cemal Süreya iki antoloji (Mülkiyeli Şairler ve 100 Aşk Şiiri) hazırladı; Simone de Beauvoir’dan Sade’ı Yakmalı mı? (1966; YKY 1997), Gustave Flaubert’den Gönül ki Yetişmekte (Duygusal Eğitim) ve Antoine de Saint-Exupéry’den Küçük Prens (Tomris Uyar’la birlikte) başta olmak üzere, pek çok çeviri yaptı. Çeviri şiirleri (Yürek ki Paramparça, haz. Eray Canberk, YKY 1995) ve Çocukça dergisi için yazdığı yazılar (Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, haz. Necati Güngör, 1993; YKY 1996) derlendi.

Cemil Meriç Kimdir ?


Yazar ve mütercim. 12 Aralık 1916’da Hatay Reyhanlı’da doğdu. Ailesi Balkan Savaşı sırasında Yunanistan’dan göçmüştü. Fransız idaresindeki Hatay’da Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi’nde okudu. Bir süre ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü, Tercüme kaleminde reis muavinliği yaptı.



1940’da İstanbul Üniversitesi’ne girip Fransız Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü. 1941’den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayin Bibliyografyası dergilerinde yazmaya başladı. 1942 ve 45 yılları arasında Elazığ lisesinde, 1952 ve 54 yılları arasında ise İstanbul`da Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra İstanbul üniversitesi Edebiyat fakültesinde yabancı diller okutmanlığı görevinde bulundu, Sosyoloji bölümünde dersler verdi. Mükemmel düzeyde Fransızca okuyup yazan Meriç, İngilizceyi anlıyor, Arapçayı, kendi ifadesiyle, “söküyor”du.



1955’de gözlerindeki miyobunun artması sonucu görmez oldu, ama olağan üstü çalışma ve üretme temposu düşmedi. Talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. 1974 yılında İstanbul üniversitesinden emekli oldu ve yıllarının birikimini ardarda kitaplaştırmaya girişti. 1984’te, önce beyin kanaması, ardından felç geçirdi, 13 Haziran 1987’de vefat etti.



Cemil Meriç`in ilk yazısı Hatay`da Yeni Gün Gazetesi`nde çıktı (1928). Sonra Yirminci Asır, Yeni İnsan, Türk Edebiyatı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı. Hisar dergisinde “Fildisi Kuleden” başlığıyla sürekli denemeler yazdı. Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Hanore de Balzac ve Victor Hugo`dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Bati medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu ve sansüre, anarşik edebiyata şiddetle çattı.

Ah Muhsin Ünlü Kimdir ?


Ah Muhsin Ünlü, 1973 yılında İzmit’te doğdu. Altı yaşından itibaren yirmi üç yıl boyunca öğrenci olarak yaşadı. Öğrencilikle ilişiğinin kesilmesinin ardından fotoroman yönetmenliği, düğün müzisyenliği ve ticarî yazarlık yaptı.

22 Haziran 1993 günü akşamı, saat altıya çeyrek kala başladığı şiir çalışmalarına, 4 Eylül 1998 sabahı on biri yirmi geçe son verdi.

Kendisi tekrar şiire başlamak için uygun koşulların oluşmasını ummak istiyor.


Onur Ünlü ismi ile filmler yapmaktadır. 14 Ocak 2010 itibariyle yeni bir şiiri ile dönüş yapmıştır.

Ah Muhsin Ünlü ismi ile bu adreste: http://www.afilifilintalar.com/index.php/yazar/ahmuhsin

Onur Ünlü ismi ile de bu adreste yazmaktadır: http://www.afilifilintalar.com/index.php/yazar/ounlu

Onur Ünlü ismi ile yaptığı filmler şunlardır:

Beş Şehir (2009) - Yönetmen, Senarist

Acı Aşk (2009) - Senarist

Güneşin Oğlu (2008) - Yönetmen, Senarist

Çocuk (2007) - Yönetmen, Senarist

Polis (2006) - Yönetmen, Senarist

Kalbin Zamanı (2004) - Senarist

Soner Yalçın Kimdir ?


1966 yılında doğdu. 1987'de "2000'e Doğru" dergisinde gazeteciliğe başladı. Ardından, 1995 yılına kadar "Aydınlık" gazetesinde çalıştı. Daha sonra "Siyah Beyaz" gazetesi, Show TV, Star TV gibi kuruluşlarda görev aldı. Bir süre "Sabah" gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Yabancı gazetelerde makaleleri yayımlanan, çeşitli yerli ve yabancı belgesellere katkıda bulunan Yalçın, halen CNN Türk’te çalışmaktadır.

ESERLERİ

Efendi, Bay Pipo, Beco, Behçet Cantürk'ün Anıları, Binbaşı Ersever'in İtirafları, Reis, teşkilat'ın İki Silahşörü,The Özal Bir Davanın Öyküsü

Adam Fawer Kimdir ?


1970 yılında, New York 'ta doğdu. Amerikalı yazar. Çok küçük yaşlarda, gözleriyle ilgili bir rahatsızlık geçiren yazar, babasını kendisine sesli kitaplar okumasıyla, edebiyata ilgi duydu. Pennsylvania Üniversitesi İşletme bölüm mezunu. Pennsylvania Üniversitesi'nde lisans ve lisansüstü derecelelerini tamamladı. Stanford Graduate School of Business'da MBA'ini (Master of Business Administration; İşletme Yönetimi Yüksek Lisansı. İşadamı ve iş kadınlarına yönelik olarak geliştirilmiş lisansüstü bir yeterlik derecesi) yaptı. Sony Music, J.P. Morgan'da operasyon şefi olarak görev yaptı. İlk romanı ''Olasılıksız'' 5 dile çevrildi ve en iyi ilk roman dalında 2006 International Thriller Writers Award ödülünü kazandı. İkinci romanı ''Empati'' 2008 yılında Almanca, Japonca ve Türkçe yayımlandı. Eşi Meredith ve çocukları; Phineas'la ve bir sürü akvaryum balığıyla birlikte Brooklyn'deki evinde yaşamakta.

İhsan Oktay Anar Kimdir ?


1960 doğumlu. Lisans, master ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yaptı. Halen aynı okulda öğretim üyesi. Yayımlanmış beş kitabı var: Suskunlar (2008), Puslu Kıtalar Atlası (1995), Kitab-ül Hiyel (1996), Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri (1998), Amat (2005). Can Yayınları kurucusu yazar Erdal Öz'ün anısını yaşatmak amacıyla ailesi ve yayınevi tarafından verilen Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne bu yıl, yazar İhsan Oktay Anar layık görüldü.

Turgut Özakman Kimdir ?


1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 28 Eylül 1998'de, 'üstün hizmetleri dolayısıyla' Anadolu Üniversitesi'nce 'fahri doktor' unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı. Nisan 2002'de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özakman'a Üstün Hizmet Ödülü verdi.
Turgut Özakman evli ve üç çocuğu, üç torunu var.

Paulo Coelho Kimdir ?


Paulo Coelho, 1947 yılında Brezilya'da doğdu. Babası Pedro mühendis, annesi Lygia ise evhanımı olan Coelho, San Ignacio'da ilköğrenimine başladı. İlk edebi ödülünü okulundaki bir şiir yarışmasında aldı. Ablası Sonia'nın kendi ödevi olarak teslim ettiği denemesi, Coelho'ya ikinci ödülünü getiriyordu. Yazarlıktan önce kendini ülkesinde şarkı sözü yazarlığında da kanıtlayan Coelho, Brezilya'nın meşhur şarkıcılarından Elis Regina ve Raul Seixas için şarkı sözleri yazdı.

1987 yılında yayımlanan Hac (Pilgrimage) adlı kitabında, 1986 yılında Hıristiyanların Batı Avrupa'dan başlayıp İspanya'da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel hac yolculuğunu kaleme aldı.

1988 yılında yayınlanan Simyacı adlı kitabı onun en başarılı kitabı oldu ve 42 ülkede yayınlandı. 53 ayrı dile çevirisi bulunan tek kitap olarak, Simyacı, Guiness Dünya Rekorlari Kitabına girdi.

1979 yılında tekrar karşılaştığı eski arkadaşı Christina Oiticica ile daha sonraki yıllarda evlendi ve Rio de Janeiro'da yaşamaya başladı. Edebi hayatının yanı sıra karısıyla birlikte kurdukları Paulo Coelho Enstitüsü'nde ülkesindeki yoksul çocuk ve yaşlılara yardım etti, 2002 yılında Brazilian Academy of Letters'a üye kabul edildi, 1979'daki İslami Devrim'den sonra İran'a fikir alışverişi için davet edilen ilk Müslüman olmayan yazar oldu.

Bir dönem ailesi tarafından akli dengesi bozuk sanılan Coelho, üç kere akıl hastahanesine gönderildi. Veronika Ölmek İstiyor adlı romanını da bu dönemdeki tecrübelerinden yola çıkarak yazdı.

Coelho'nun ünlü eserlerinden dünyanın en eski mesleği üzerine kurulu bir aşk masalı olan On Bir Dakika’nın film hakları Hollywood Gang Productions tarafından 2004 yılının Aralık ayında satın alındı. İlyas Peygamber’in romanlaştırılmış öyküsünün anlatıldığı Beşinci Dağ adlı kitabının film hakları ise Capistrano Productions tarafından 2004 yılında alındı. Senaryosu Antonio Soave tarafından uyarlanan filmde Joseph Finnes, Liam Neeson ve Julia Ormond rol alırken yönetmenliğini Le Var Burton üstlendi.

2005 itibari ile İsviçre'nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu'nu düzenleyen Schwab Vakfı'nın yönetim kurulunda olan Paulo Coelho, aynı zamanda Unesco'nun "Kültürlerarası Diyaloglar" programında danışman olarak görev yapmakta.

Amin Maalouf Kimdir ?




Amin Maalouf, 25 Şubat 1949'da Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta dünyaya geldi. Yazarın Katolik bir Arap olan babası Ruchdi Maalouf, çok yönlü bir aydındı ve yazarlık, öğretmenlik, gazetecilik gibi saygın meslekleri birarada icra ediyordu. Maalouf'un annesi Odette ise, yine Arap kökenli bir Hristiyan aile olan Maronite'lerin mensubuydu. Yazar, Beyrut'ta Fransız Cizvit okullarında ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, yine Beyrut'ta bulunan Fransız Üniversitesi'nde sosyoloji ve ekonomi eğitimi gördü.

Babası gibi gazeteciliğe ilgi duyan Maalouf, 22 yaşındayken yerel bir Beyrut günlük gazetesi olan An-Nahar'da yazarlık ve yöneticilik yapmaya başladı. Bu görevi esnasında Hindistan, Bangladeş, Somali, Kenya, Etiyopya, Yemen ve Cezayir gibi pekçok civar ülkeyi dolaşma fırsatını yakaladı. Yazılarında da genellikle buralardaki savaş ve çatışmaları konu alarak, çözüm yolları aramaya çalıştı.

Ancak 1975 yılında, FKÖ - Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO- Palestine Liberation Organization) ve Müsümanlar tarafından kışkırtılan Hıristiyan milis kuvvetlerinin Müslümanlara saldırmasıyla birlikte, Beyrut'ta iç savaş patlak verdi. Savaşın dehşeti ünlü yazarın evine kadar dayanınca, Maalouf, 1976'da karısı ve üç çocuğuyla birlikte, bir daha geri dönmemek üzere, Fransa'ya mülteci olarak yerleşme kararı aldı. Yazar burada da Jeune Afrique ve yine An-Nahar'da gazetecilik faaliyetlerine devam etti.

Aynı yörede yaşayan farklı etnik yapıların, birlikte oluşturduğu ortak yaşam kültürü sentezini, tarihsel gerçekliklerle harmanlayarak romanlarına başarıyla yansıtan Maalouf'un bu anlamdaki ilk çalışması, "The Crusades Through Arab Eyes" (Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri), 1983'de yayınlandı ve dünya çapında ses getirdi. Kitabın topladığı bu ilginin nedeni, Batının kendi eseri olan Haçlı Seferlerini din, ekonomi ve siyaset gibi birçok farklı noktadan incemiş olmasına rağmen, efsanevi bir şekilde ağızdan ağıza, nesilden nesile aktarılmış ve yöresel bir söylem haline gelmiş bu seferlerin, Doğu-Batı kültürel çatışması altında, birebir muhataplarının gözünden ve bambaşka bir perspektiften, romansı bir kurguyla anlatılmış olmasıydı. Onlarca dile çevrilen bu romanın ardından, birçok Batılı yazar, Haçlı Seferleriyle fiziksel kuvvet oluşturmak suretiyle Doğu-Batı çatışmasını, din olgusunu malzeme yaparak körükleyen tarihsel yanılgıyı sorgulamaya başladı ve dinlerarası hoşgörüyü irdeledi.

Yazarın ikinci kitabı ve ilk romanı sayılan Léon l'Africain (Afrikalı Leo), 1986'da yayınlandı ve çok geniş bir okuyucu kitlesi edindi. Yüzlerce dile çevrilen ve dünyanın birçok ülkesinde büyük ilgi uyandıran roman, günümüzde 21.yy klasikleri arasında gösterilmeye başlandı. Kitabın yayınlandığı yıl Maalouf, Fransız - Arap Dostluk Ödülü'nü almaya layık görüldü.

1988'de yayınlanan Samarcande da (Semerkant) adlı romanı, yine uluslararası alanda büyük beğeni toplayarak birçok dile çevrildi. Bu yapıtta, tesadüfi bir şekilde, Titanic faciasında denizlerin altına gömüldüğü sanılan Ömer Hayyam'ın Rubaiyat adlı eserinin (M.S.1072'de Semerkant'ta yazmıştır) peşine düşen karakterlerin macerası, fantastik olaylarla kurgulanmış ve 11.yy tarihinin ilginç gelişmelerinde şekillenmiştir. 1991'de çıkan "Les Jardins de Lumiére" (Işık Bahçeleri)'nden sonra, 1992'deki "Le ler Siécle aprés Béatrice" (Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl) ile yazım gücünü pekiştiren Maalouf, kemikleşmeye başlayan bir okuyucu kitlesine sahip oldu. Maalouf, kitaplarında zenginlerarası husumetlerden, teknolojik ilerlemeyi yakalamış Batı ile zayıf ve geri kalmış Doğu'nun çatışmalarından, cinsel ayrımlara ve ahlaki değerlerini yitirmeyle karşı karşıya kalan bilimlere kadar birçok konuyu, tarihsel gerçekler ve hayali karakterlerle günümüz dünyasına taşıdı.

1993 yılına gelindiğinde, kendisine Fransa'nın en önemli ödüllerinden olan Prix de Goncourt ödülünü getirecek olan "Le Rocher de Tanios" (Tanios Kayası)'nı yazan Maalouf, 19.yy Lübnan'ında geçen bu kitabında, Hıristiyan bir Arap olan Şeyh Francis'le onun gayrimeşru oğlu Tanios'un, tarihsel olaylarla şekillenmiş alınyazılarını konu etti. 1996'ya gelindiğinde, ünlü yazarın "Les Echelles du Levant" (Doğunun Limanları) adlı romanı yayınlandı ve bu yapıt, Maalouf'un en beğenilen çalışmalarından biri oldu. Romanın baş kahramanı Ossyane Ktabdar'ın ihtilalci akımların etkisi altındaki Fransa'da, hep bastırdığı ihtilalci ruhuna özgürlüğünü vererek Direniş Örgütüne katılmaya karar verişinin, eski bir Osmanlı padişahının torunu olmasıyla tamamen tezat oluşturmasını, aşk kurgusu içinde işleyen yazar, Doğunun değerlerini taşıyan, ancak Batının gelişmiş argümanlarına özenen birçok Doğulunun hikayesine dokundu aslında bu yapıtında.

1998'de "Les Identités Meurtriéres" (Ölümcül Kimlikler) adlı deneme kitabını çıkaran yazar, sıradışı bir konuya sahip olan "Le Périple de Baldassare" (Yüzüncü Ad - Baldassare'nin Yolculuğu) adlı romanını 2000 yılında yayınladı. Maalouf bu kitabında, Allah'ın aslında 99 değil, 100 adı olduğunu ve bu kayıp adın sırrının sadece bir kitapta deşifre edildiğini öğrenen Embriaco Baldassare adlı Katolik İtalyan sahafın, kitabın peşine düşmesiyle, Beyrut'tan İstanbul Kanatlarımın Altında'a oradan Londra'ya kadar başından geçen maceraları, yine tarihin dönemeçlerinde fantastik bir anlatımla satırlara döktü.

Yine 2000 yılında Maalouf ilk defa, Finlandiyalı bestekar Kaija Saariaho'nun kompoze ettiği opera için "L'amour de loin" (Uzaktan Aşk) adlı bir libretto yazdı. 2004'te Saariaho'nun şarkıları için sözler de yazan Maalouf, yine aynı bestekarın ikinci operası için, 2006'da Adriana Mater librettosunu kaleme aldı.

Ünlü yazarın son kitabı, 2004'te yayınlanan ve ailesine adadığı "Origines" (Yolların Başlangıcı)'dir. Maalouf bu kitabında, Beyrut'ta kök salan ve oradan Küba'ya Amerika'ya kadar uzanan soyağacının, büyükannesinden kalan tarihi belgeler ve mektuplarla takibini yaparak; sadece kendi geçmişine değil, dönemin tarihsel ve kültürel örgüsüne ışık tutmuştur. Yazın çalışmalarına halen devam eden yazarın birçok kitabı, yayınlandığı dönemlerde en çok satanlar listesine girmiş ve yüzlerce dile çevrilmiştir. Not; Ünlü yazarın Çivisi Çıkmış Dünya adlı eseri 2009 yılında yayınlanmıştır.

Ömer Lütfi Mete Kimdir ?


1950 yılında Rize’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamlarkan özel olarak dini eğitim gördü. Bir süre Kuran Kurslarında hocalık yaptı. Rize Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptı. 1970 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Aynı dönemde Babıali’de Sabah gazetesinde basın hayatına atıldı. 1972’de İktisat Fakültesi’nden ayrıldı. 1973 yılında Atatürk Eğitim Enstitüsü’ne girdi, 1976’da mezun oldu. Kısa süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra tekrar gazeteciliğe döndü. Ortadoğu, Tercüman, Türkiye, Yeni Binyıl, Ayyıldız, Sabah ve Bugün gazetelerinde ve Türk Edebiyatı, Boğaziçi dergilerinde yazdı, Çağrışım dergisini çıkardı. Senaryo çalışmaları yaptı. Anap ve MHP’den milletvekili adayı oldu, seçilemedi. 18 Kasım 2009 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

ESERLERİ:
Senaryoları: Bizim Ev, Çizme, Bizim Yunus, Köstekli Saat, Veysel Karani, Ahmet Bedevi, Evlere Şenlik, Avcı, Deli Yürek.

Şiirleri:Gülce (1989)

Romanları:Balonya Tüneli (1978), Çığlığın Ardı Çığlık (1989), Çizme (1991), Yerden Göğe Kadar (1993), Asker ile Cemre (1993).

Stephenie Meyer Kimdir ?


Stephenie Meyer (d. 24 Aralık 1973) Alacakaranlık serisi ile tanınan ABD'li yazardır. Otuz yedi farklı dile çevrilen Alacakaranlık romanları dünya çapında yetmiş milyondan fazla kopya sattı. Alacakaranlık romanının aynı adlı film uyarlaması ise 21 Kasım 2008'de gösterime girdi ve yaklaşık 380 milyon dolar hasılat elde etti. Meyer'in ayrıca Göçebe (The Host) adlı bir bilim kurgu romanı da vardır.

Meyer USA Today tarafından 2008'de "Yılın Yazarı" seçildi. Alacakaranlık'ın en çok satan kitap olduğu 2008'de Meyer'in kitapları toplamda 22 milyon satarken yazar da o senenin birincisi oldu.

Stephenie Meyer, Yeni Ay'ın gösterime girmesiyle önceki filminden üç kat daha fazla hasılat elde etmiştir. Yazdığı dört kitabın geri kalan "Tutulma" ve "Şafak Vakti" kitapları da filme uyarlanacaktır. Tutulma , 30 Haziran Dünya ile birlikte gösterime girerken , Şafak Vakti'nin ne zaman gösterime girileceği bilinmemektedir.

Ayşe Kulin Kimdir ?


Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı. Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 184 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı. 1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En ıyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazandı. 1996 yılında Münir Nureddin Selçuk’un yaşamöyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. 1997’de yayınlanan Adı: Aylin adlı biyografik romanı ile, ıstanbul Üniversitesi ıletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999’da ıletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan Füreya, 2001’de Köprü, 2002’de Nefes Nefese ve ıçimde Kızıl Bir Gül Gibi, 2004’te Kardelenler ve Gece Sesleri yayınlandı.

ESERLERİ
Adı: Aylin, Babama, Bir Gün, Foto Sabah Resimleri, Füreya, Gece Sesleri, Geniş Zamanlar, Güneşe Dön Yüzünü, İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, Kardelenler, Köprü, Nefes Nefese, Sevdalinka


JC-Grange yaklaşık 15 sene önce ilk kitabını kaleme aldığında geniş kitlelere hitap edebileceğini bilmiyordu. Yıllar geçtikçe kaleminde ustalaşarak diğer yazarlardan farkını açıkça ortaya koydu. Grange'nın en büyük özelliği romanlarında sağlam ve şaşırtıcı yapı. Her romanında okuyucuyu değişik dünyalara götürerek, o sahneleri gözler önüne getirmesidir. Coğrafi alanları ve bilinmeyen gerçekleri anlatmak en büyük özelliklerindendir. Aynı şekilde Gerilim/Macera seven her yaştan kitleye hitap etmesi yazarın ismini duyurmasında önemli faktördür. Romanlar yapı olarak birbirine benzesede her zaman yeni şaşırtmalar ve heyecanlar vardır. Bu yüzden okuyucuyu 400 sayfa kitabın başında tutmayı biliyor.

Jean-Christophe Grangé 1961 yılında Paris'te doğdu. Sorbonne üniversitesinden mezun olduktan sonra çeşitli gazete ve dergilerde uluslararası muhabir statüsünde çalıştı. 1989'dan bu yana çalışmalarında pek çok ülke gezdi ve ülkelerde gördükleri izlenimleri okuyucularıyla paylaşmaya karar verdi. Zira Nijer'de veya Moğolistan'da tanık olduğu insan yaşamı üzerine anektodlar onu derinden etkilemişti.

1994 yılında edebiyat dünyasına Leyleklerin Uçuşu isimli romanı ile merhaba dedi. Sadece Fransa'da 450.000 satan Leyleklerin Uçuşu aynı zamanda 8 bölümlük bir Tv dizisi şeklinde kurgulandı. 1998'de ikinci romanı Kızıl Nehirler'i tamamladı. Bu eseri büyük bir başarı elde ederek 20 dile çevrildi ve yazara büyük ün kazandırdı. Ayrıca Mathieu Kassovitz'in yönetmenliğini yaptığı film aynı isimle beyaz perdeye aktarıldı. 2000 yılının sonlarında Taş Meclisi isimli romanı okuyucu ile buluştu. Moğolistan steplerini okuyucuya duru ve derin bir dil ile aktaran Grangé'ın bu eseri de beyazperdeye aktarıldı. Filmde Monica Bellucci, Catherine Deneuve, Moritz Bleibtreu gibi isimler yer aldı.

2003 yılında Kurtlar İmparatorluğu isimli romanıyla Türkiye hakkında edindiği bilgileri okuyucu ile buluşturdu. Bu eser 2005 yılında senaryolaştırılarak aynı isimle beyaz perdeye aktarıldı. Jean Reno'nun başrolünü oynadığı filmde Türkiye'den Emre Kınay'da yer aldı. 2004 yılında onun belkide en çok sevilen romanı olan Siyah Kan, Fransa'da yayınlandı. Bir seri katilin hayatını anlattığı bu eseri ne kadar beyaz perdeye aktarılacak denilsede henüz atılmış bir somut adım olmadı. 2007 yılında Şeytan Yemini romanıyla okuyucuya tekrar merhaba dedi.

2008'de Fransa'da Koloni isimli romanı yayınlandı. Koloni'de masum çocukların nasıl kullanıldıkları Grange üslubu ile anlatılıyor.

En son ise Fransa'da 2009'un son aylarında La Foret des Manes isimli romanı yayınlandı. Yazarın en son kitabı olmakla birlikte ülkemizde, Ölü Ruhlar Ormanı adıyla 2 Haziran 2010 günü raflardaki yerini almıştır.

Ayrıca 2001 yılında Vidocq isimli senaryo çalışması ile Zener'in Laneti isimli çizgi-romanı vardır.


1947 yılında Avusturya'da doğdu. Ankara Atatürk Lisesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari Şube ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Yeniçağ Tarihi Bölümü'ni bitirdi. Viyana Üniversitesi'nde Slavistik ve Orientalistik Bölümü'nde okudu. Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü'nden yüksek lisans diploması aldı. 1979 yılında doçent, 1989 yılında profesör oldu. Paris, Princeton, Moskova, Berlin, Viyana gibi dünyanın en ünlü üniversitelerinde misafir profesörlük yaptı. Yerli ve yabancı dergilerde, 'Şehirler ve İdare Tarihi' üzerine makaleleri bulunuyor. CIEPO (Uluslararası Osmanlı Çalışmaları Topluluğu) Başkan Yardımcısı ve Avrupa İranoloji Cemiyeti üyesi.

ESERLERİ:

Tanzimattan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, Türkiye İdare Tarihi, Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu, Gelenekten Geleceğe, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul'dan Sayfalar, Studies On Ottoman Transformation, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadı, Türkiye'nin İdare Tarihi'ne Giriş, Osmanlı Toplumunda Aile.


HAKKINDA YAZILANLAR

Aydın Doğan Vakfı Ödülü Prof.Dr. Ortaylı'ya verildi

AYDIN Doğan Vakfı tarafından her yıl kurucusu adına düzenlenen Aydın Doğan Ödülleri'nin beşincisi, tarih dalında Prof. Dr. İlber Ortaylı'ya verildi. Prof. Dr.Nurhan Atasoy'un başkanlığında Doç. Dr. Ali Akyıldız, Prof.Dr. Mahir Aydın, Murat Bardakçı, Dr. Filiz Çağman, Doğan Hızlan, Orhan Koloğlu, Dr. Nazan Ölçer, Prof. Dr. Mete Tunçay'dan oluşan Seçiciler Kurulu, 28 Şubat'ta yaptığı toplantıda 35 başvuruyu değerlendirdi.

Prof. Dr. Ortaylı'nın 'Osmanlı Toplumunda Aile' isimli eserini değerlendiren Seçiçiler Kurulu şu açıklamayı yaptı: ‘‘Bu eserin yanısıra tarih alanında 1970'li yılların başlarından itibaren Prof. Dr. Ortaylı'nın yaptığı çalışmaları, yayınladığı makalelerle kitaplarını, tarih biliminin yaygınlaşması çabalarını, tarihi her yaştan Türk insanına sevdirme konusundaki faaliyetlerini, yurtdışındaki bilimsel etkinliklerini ve Türk tarihçiliğinin uluslararası alanda önemli bir ismi olmasını da gözönüne aldık.’’

Hürriyet Medya Towers'da Nisan ayında yapılacak ödül töreninde Prof.Dr. İlber Ortaylı'ya Vakıf Başkanı Aydın Doğan, 15 milyar olan para ödülünün yanısıra 'Tarih Ödülü'nü simgeleyen bir madalyon verecek.

Seçiciler Kurulu ayrıca Mehmet Genç'in 'Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi' adlı yapıtını da, titiz ve özgün bir çalışmanın ürünü olarak övgüye değer buldu ve kendisine 'Özel Ödül' verilmesini kararlaştırdı.


ORDU DARBE YAPABİLİR


Prof. Ortaylı'dan şok açıklamalar: "Biz asker milletiz. Asker düşmanlığı pomplanıyor. Açılım lafları boştur. Sivil siyaset olmazsa darbe normaldir."


Prof. Dr. İlber Ortaylı, 'asker millet' olmanın Türklerin en önemli vasfı olduğunu belirterek, ''Askeri vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor'' dedi. MHP'nin Siyaset ve Liderlik Okulu'nda partililere konuşan Ortaylı, hükümetin demokratik açılımını da eleştirdi.

Ortaylı, son yıllarda Türkiye'de milliyetinden utanma duygusunun, asker düşmanlığının körüklendiğini iddia etti. Bunu Avrupa'nın da kışkırttığını ima eden Ortaylı, şöyle konuştu: ''Türk toplumunun militarist olmasından Belçika'nın, İsviçre'nin ne zararı olabilir? Bizde de resim, heykel sanatı yok, musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur, fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir.''

ORDU DARBE YAPABİLİR

Ordunun siyasete karışmasının da kaçınılmaz olduğunu, bunun tarihsel gerçeklik taşıdığını savunan Ortaylı, ''Sivil siyaset kendini geliştiremezse darbe kaçınılmazdır' diye konuştu.

GÜNEYDOĞULU KOPYA ÇEKİYOR

Ortaylı, ''Doğu ve Güneydoğu'da üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekildiğini'' öne sürerek, ''Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. İmtihanların asayişini iyi kontrol etmeliyiz'' dedi.

PİS HERİFLER KIZLARI KOVALIYOR

"Bütün kentlere üniversite açılması ahlaksızlıktır" diyen Ortaylı "Ankara'ya 20 okul aç Doğulu çocuklar buranın kültürün görsün" dedi. Ortaylı taşraya üniversite açılmasının zararını ise şöyle anlattı: "Evvela bakkal çakkal çocukları kandırıyor. Ondan sonra oradaki ev sahipleri kazıklıyor çocukları. Ondan sonra her şehirde vardır onlardan bir sürü pis herifler genç kızları kovalıyor."

AÇILIM DEDİKLERİ BOŞ BİR LAFTIR

Demokratik açılım çalışmalarını da eleştiren Ortaylı, sözlerine şöyle devam etti:?''Açılım boş laftır. Açılım isteyenler gitmez de durmaz da. Kimse kimseye kitle dalkavukluğu yapmak için, sempatik görünmek için konuşmasın. Türklere karşı tez geliştirmek için arşive giren kaçıncı ecnebi Türk taraftarı oldu, onlar anladı, bizdekiler anlamıyor. Bunlar tehlikeli işler, belediyeciliğe benzemez.'

Serdar Özkan Kimdir ?


Ağustos 1975’te doğan Serdar Özkan, ortaokul ve liseyi Robert Kolej'de okudu. Lisans eğitimi için Amerika'ya giderek, Lehigh Üniversitesi’nde İşletme ve Psikoloji eğitimi gördü. Halen İstanbul'da yaşayan Serdar Özkan 2002 yılından beri tüm zamanını roman yazarlığına ayırıyor.


İlk romanı Kayıp Gül bugüne kadar 35 dile çevrildi, 40'ı aşkın ülkede basıldı. Kanada’dan Japonya’ya, Brezilya’dan Çin'e, dünyanın dört bir yanında farklı kültürlerden okurların büyük beğenisini kazanan Kayıp Gül, yurtdışında çok satanlar listelerinde yer aldı.

Elif Şafak Kimdir ?


Strasbourg doğumlu Elif Şafak ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi, yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümü’nde, doktorasını ise siyaset bilimi alanında tamamladı. İlk öykü kitabı Kem Gözlere Anadolu’yu 1994’te yayımladı. İlk romanı Pinhan’la 1998 Mevlana Büyük Ödülü’nü aldı. Bunu Şehrin Aynaları ile Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü’nü kazandığı Mahrem izledi (2000). Ardından her ikisi de çok satan ve geniş bir okur kesimine ulaşan Bit Palas (2002) ve İngilizce kaleme aldığı Araf (2004) yayımlandı. Med-Cezir’de (2005) kadınlık, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat konulu yazılarını topladı. 2006’da senenin en çok okunan kitabı olan Baba ve Piç yayımlandı. Ardından aylarca satış listelerinden inmeyen ilk otobiyografik kitabı Siyah Süt’ü (2007) yazdı.

Düzenli olarak Habertürk gazetesinde yazan, makaleleri yabancı gazete ve dergilerde çıkan ve yirmiden fazla dile çevrilen Elif Şafak’ın romanları dünyanın en önemli yayınevlerinden Farrar, Straus and Giroux, Viking ve Penguin tarafından yayımlanmakta.

Son romanı Aşk, Şubat 2010´da Amerika´da Viking ve İngiltere´de Penguin tarafından The Forty Rules of Love ismiyle yayımlanmıştır.





Periyodik yazıları:

Pazar günü Habertürk Gazetesi Pazar eki

Perşembe günü Habertürk Gazetesi

Ahmet Ümit Kimdir ?


Ahmet Ümit 1960 yılında bir güney doğu kenti olan Gaziantep’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamladı.
1978 yılında Yüksek öğrenim için İstanbul’a geldi.
1983 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi.
İlk öyküsünü 1983 yılında kaleme aldı.
İlk kitabı “Sokağın Zulası” 1989 yılında yayınlandı. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, ölüm ve karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanın ütopyasına sımsıkı sarılışını konu alan şiirlerden oluşuyordu.
1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı “Çıplak Ayaklıydı Gece” yayınlandığı yıl “Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü”nü aldı. Bu kitap, Ahmet Ümit’i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşıyor.
1994 yılında “Bir Ses Böler Geceyi” adlı uzun öykü kitabı yayınlandı. Kitap insanla inanç arasındaki ilişkiyi mistik bir gerilim öyküsüyle dile getiriyordu.
1994 Yılında ATV için çekilen “Çakalların İzinde” adlı polisiye dizinin öykülerini ve senaryosunun yazılımına katıldı.
1995 yılında her yaştan çocuklara seslenen “Masal Masal İçinde” adlı kitabı yayınlandı. Kitap, insani değerler olmadan yaşamın nasıl anlamsız bir hal aldığını anlatıyordu.
1995’den sonra çeşitli gazete ve dergilerde Franz Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme-tanıtım yazıları kaleme aldı.
Kitaplarının hemen tümünde varolan gerilim duygusu, 1996 yılında yayınlanan “Sis ve Gece” adlı romanında tümüyle dışa vurdu. “Sis ve Gece” Türkiye’de yankılar uyandırdı, tartışmalara yol açtı. Yunanistan’da yayınlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiyesi ünvanını kazandı.
1998 yılında ise “Kar Kokusu” yayınlandı. Roman, politikanın, insan yazgısı üzerindeki etkilerini bir cinayet soruşturması ekseninde okura sunuyor..
“Agatha’nın Anahtarı” adlı polisiye öykü kitabı 1999’un Ocak ayında yayınlandı. Türkiye’deki suç yelpazesinden örnekler sunan öyküler, insanın suç karşısındaki tavrını ve psikolojisini çarpıcı bir biçimde aktarıyor..
Patasana adlı romanı 2000 yılının Şubat ayında yayımlandı. Patasana insanın içindeki şiddet duygusunusıkı bir gerilim içinde tarihsel bir fonda anlatıyor..
İlk şiiri "Adam Sanat"ta çıktı. Şiir, öykü ve yazılarını "Adam Sanat", "Yine Hişt", "Öküz" ve "Cumhuriyet Kitap" dergileri ile "Yeni Yüzyıl" gazetesinde yayımladı. İlk kitabı "Sokağın Zulası" bir şiir kitabıydı ama Ümit, Türk edebiyatındaki ününü polisiye roman türünde verdiği eserlerle elde etti...

Dan Brown Kimdir ?


Dan Brown, Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi’nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Şifre çözme ve gizli hükümet örgütlerine duyduğu ilgi, 1996’da ilk romanı Dijital Kale’nin ortaya çıkmasını sağladı.

Roman, yayımlanmasından hemen sonra bir anda elektronik kitap listelerinde bir numaraya yükseldi. Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nı konu alan roman sivil halkın mahremiyeti ile ulusal güvenlik arasındaki ince çizgiyi irdeliyordu.

Yazar tekno-gerilim türündeki ikinci romanı İhanet Noktası’nda da politikada ahlak, güvenlik ve gizli teknoloji konularını işledi.

Başkanlık Ödülü’nü kazanmış bir matematik profesörü ile ilahiyat müzisyeni bir annenin oğlu olan Dan Brown, bilim ve din gibi paradoksal felsefelerin egemen olduğu bir ortamda büyüdü. Bu birbirini tamamlayıcı görüşlerden aldığı esinle ünlü romanı Melekler ve Şeytanlar’ı yazdı. Bu yapıt da bir İsviçre fizik laboratuarı ile Vatikan kenti arasında geçen, bilim ve din odaklı bir gerilim romanıdır.

Sanat tarihcisi ve ressam olan eşi de araştırmalarına yardım etmektedir.

Eserleri
* Digital Fortress - Dijital Kale (1998)
* Angels & Demons - Melekler ve Şeytanlar (2000)
* Deception Point - İhanet Noktası (2001)
* The Da Vinci Code - Da Vinci Şifresi (2003)
* The Solomon Key (2006'da yayınlanması bekleniyor)

Nazım Hikmet Kimdir ?


(1902 - 1963)
Selanik'te doğdu. Heybeliada Harbiye Mektebi'ni bitirdi. Hamidiye Kruvazöru güverte subayı iken, sağlık nedeniyle askerlikten çıkarıldı.

Bolu'da bir süre öğretmenlik yaptı, daha sonra Trabzon üzerinden Batum'a, oradan da Moskova'ya geçti. KUTV Üniversitesi'nde ekonomi-politik öğrenimi gördü. 1924'te yurda döndü.

Aydınlık Gazetesinde yayınlanan yazı ve şiirleri yüzünden on beş yıl hapsi istenince Moskova'ya kaçtı. 1928 Af Kanunu'ndan yararlanıp tekrar yurda döndü. Resimli Ay dergisinde çalışmaya başladı.

1932'de yeniden dört yıl hapse mahkûm olduysa da, bu kez Onuncu Yıl Affı'ndan yararlandı. Gazetecilik yaptı, film stüdyolarında çalıştı. 1938'de Harp Okulu'ndaki aramalarda ele geçen şiir ve kitaplarıyla orduyu kışkırttığı ileri sürüldü ve 28 yıl 4 aya hüküm giydi. Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yattı.

1950'de özgürlüğüne kavuştuysa da sürekli olarak izlenmekten kurtulamadı. Askere alınması kararlaştırılınca tekrar Moskova'ya kaçtı. 25 Temmuz 1951'de T.C. yurttaşlığından çıkarıldı. Bunun üzerine Nâzım, Polonya uyruğuna geçti. 1963'te öldü. Moskova'da toprağa verildi. Mezarı hala bu kenttedir.

ESERLERİ
Şiir:
835 Satır (1929) , Jokond ile Si-Ya-U (1929) , Varan 3 (1930) , 1+1=1 (1930-Nail V. ile) , Sesini Kaybeden Şehir (1931) , Benerci Kendini Niçin Öldürdü (1932) , Gece Gelen Telgraf (1932) , Taranta Babu'ya Mektuplar (1935) , Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı (1936) , Kurtuluş Savaşı Destanı (1965) , Saat 21-22 Şiirleri (1965-Bas. Haz. M.Fuat) , Memleketimden İnsan Manzaraları (1966-1967-Bas. Haz. M.Fuat, 5 Cilt) , Rubailer (1966-Bas. Haz. M. Fuat) , Dört Hapishaneden (1966-Bas. Haz. M.Fuat) , Yeni Şiirler (1966-Bas. Haz. Dost Yayınevi) , Son Şiirleri (Bas. Haz. Habora Kitabevi) , Tüm Eserleri (1980-Bas. Haz. A. Bezirci, 8 Cilt) .

Oyun:
Kafatası (1943) , Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi (1932) , Unutulan Adam (1935) , İnek (1965) , Ferhat ile Şirin (1965) , Enayi (1965) , Sabahat (1966) , Yusuf ile Menofis (1967) , İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu (1985) .

Roman:
Kan Konuşmaz (1965) , Yeşil Elmalar (1965) , Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (1966) .

Yazılar:
İt Ürür Kervan Yürür (1936-Orhan Selim takma adıyla) , Alman Faşizmi ve Irkçılığı (1936) , Milli Gurur (1936) , Sovyet Demokrasisi (1936) .

Mektuplar:
Kemal Tahir'e Hapishaneden Mektuplar (1968) , Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar (1968) , Bursa Cezaevinden Vâ-Nû'lara Mektuplar (1970) , Nâzım'ın Bilinmeyen Mektupları (1986-Adalet Cimcoz'la Mektuplar, Haz. Ş. Kurdakul) , Piraye'ye Mektuplar (1988) .

Masal:
La Fontaine'den Masallar (1949-Ahmet Oğuz Saruhan adıyla) , Sevdalı Bulut (1967) .

Can Yücel Kimdir ?


Can Yücel, 1926'da İstanbul'da doğdu. Eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğludur.

Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı.

Askerliğini Kore’de yaptı. 1958’de Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Bodrum ve Marmaris'te turist rehberi olarak çalıştı. Ardından bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını İstanbul’da sürdürdü. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu (Hasan) oldu.

Son yıllarında Eski Datça’ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. 12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça'ya gömüldü.

Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında `Yenilikler`, `Beraber`, `Seçilmiş Hikayeler`, `Dost`, `Sosyal Adalet`, `Şiir Sanatı`, `Dönem`,`Ant`, `İmece` ve `Papirüs` adlı dergilerde yazdı. Daha sonraları `Yeni Dergi`, ‘Birikim`, `Sanat Emeği`, `Yazko Edebiyat` ve `Yeni Düşün` dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965`ten sonra siyasal konularda da ürün verdi. 12 Mart 1971 döneminde Che Guevara ve Mao'dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle 15 yıl hapse mahkum oldu. 1974’de çıkarılan genel afla dışarı çıktı. Dışarı çıkışının ardından hapiste yazdığı Bir Siyasinin Şiirleri adlı kitabını yayımladı. 12 Eylül 1980 sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla "Rengahenk" adlı kitabı toplatıldı.

1962'de İngiltere'deyken, 1709 yılından kalma, Latin harfleriyle taş baskısı olarak basılmış bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulması geniş yankı uyandırdı.

Şiirlerinde argo ve müstehcen sözlere çok sık yer veren, bu nedenle zaman zaman dikkatleri üzerine çekip koğuşturmaya uğrayan Yücel, ilk şiirlerini 1950 yılında `Yazma` adlı kitapta toplamıştır.

Can Yücel, taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti. Can Yücel'in ilham kaynakları ve şiirlerinin konuları; doğa, insanlar, olaylar, kavramlar, heyecanlar, duyumlar ve duygulardır. Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanlar vardır. 'Maaile' şairin kitaplarından birine koyduğu bir ad. Can Yücel için ailesi çok önemlidir: eşi, çocukları torunları, babası.. Bu insanlarla olan sevgi dolu yaşamı şiirlerine yansımıştır. 'Küçük Kızım Su'ya', 'Güzel'e', 'Yeni Hasan'a Yolluk', 'Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim' bu sevgi şiirlerinden bazılarıdır.

Can Yücel ayrıca Lorca, Shakespeare, Brecht gibi ünlü yazarların oyunlarından çeviriler yaptı. Shakespeare çevirileri (Hamlet, Fırtına, Bir Yaz Gecesi Rüyası) aslına tam olarak bağlı kalmasa da son derece başarılıdır. Shakespeare'in ünlü 'to be or not to be' sözünü 'bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin' şeklinde Türkçeleştirmiştir. 1959'da ilk baskısı yayımlanan 'Her Boydan' adlı kitabında dünya şairlerinin şiirlerini serbest ama çok başarılı bir biçimde Türkçeye çevirmiştir.

Eserleri
Yazma (1950)
Her Boydan (1959, Çeviri Şiirler)
Sevgi Duvarı (1973)
Bağlanmayacaksın
Bir Siyasinin Şiirleri (1974)
Ölüm ve Oğlum (1976)
Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabı)
Rengâhenk (1982)
Gökyokuş (1984)
Beşibiyerde (1985, ilk beş şiir kitabı)
Canfeda (1985)
Çok Bi Çocuk (1988)
Kısa Devre (1990)
Kuzgunun Yavrusu (1990)
Gece Vardiyası Albümü (1991)
Güle Güle-Seslerin Sessizliği (1993)
Gezintiler (1994)
Maaile (1995)
Seke Seke (1997
Alavara (1999)
Mekânım Datça Olsun (1999)
En Uzak Mesafe
Benim Adım Firuzansa Ne Olayım
Cazcı firuzan (1997)
Hotuhların dramı
Bilmelisin ki
Biraz alıştım
Kadın dedıgın

Çevirileri
Hamlet (Shakespeare)1992. İstanbul: Papirüs Yayınları, 1996.
Bahar Noktası (Bir Yaz Gecesi Rüyası'nın çevirisi) (Shakespeare) 1981. İstanbul: Papirüs Yayınları, 1996.
Yeni Başlayanlar İçin Marx (Marx Para Principantes) 1977.

Aziz Nesin Kimdir ?


Aziz Nesin (asıl adı Mehmet Nusret) (d. 20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul - ö. 5 Temmuz 1995, Alaçatı, Çeşme, İzmir), mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan Türk, ateist[1] mizah yazarı. UNESCO'nun Index Translationum bilgisine göre Aziz Nesin Türkçe'den yabancı dillere eserleri en çok çevrilen 4. yazar durumundadır.

Çocukluğu [değiştir]
Aziz Nesin, 20 Aralık 1915'de İstanbul Heybeliada'da doğdu. Babası Abdülaziz Bey Giresun'un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden İstanbul'a yerleşti ve bahçıvanlık yaparak geçimini temin etti.[2] Abdülaziz Bey, torunu Ateş Nesin'e göre "dini bütün...II. Abdülhamit hayranı, sıkı bir Atatürk düşmanıydı".[2]

Öğrenim hayatı [değiştir]
Aziz Nesin, 1924'te İstanbul Süleymaniye'deki adı daha sonra İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirilecek olan "Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi'nin 3. sınıfına girdi. İki yıl Darüşşafaka Lisesi'nde okuduktan sonra, 1935'de Kuleli Askeri Lisesi'ni, 1937'de Ankara'da Harp Okulu'nu bitirip asteğmen oldu. Son olarak 1939'da Askeri Fen Okulu'nu bitirdi. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü’ne devam etti. Bir röportajında ona bu eğitim hayatının ‘Fikri takip’ dedikleri şeyi getirdiğini belirtmiştir.

Çalışma hayatı [değiştir]
Çalışma hayatı aslen Ankara Harp Okulu'nu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katılmasıyla başlamıştır Nesin'in. Ardından da subay olarak Anadolu ve Trakya’nın çeşitli yerlerinde görev yapacaktı.

1941'den başlayarak II. Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya'da çadırlı ordugahta görev yaptığı bilinir. 1942'de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı'na atandı ve bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan'da depremde yıkılmış bir cephaneliğin boşaltılmasıyla görevlendirildi. 1944'de Ankara'da Harp Okulu'nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak'ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla da görevlendirildikten sonra üsteğmen rütbesindeyken “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.

Askerlikten ayrılmasının ardından bir süre bakkallık, muhasiplik gibi işler yaptı. 1945 yılında ise gazeteciliğe başladı. Önceleri Sedat Simavi’nin çıkardığı “Yedigün” dergisine girdi; daha sonra Karagöz gazetesinde de yapacağı gibi redaktörlük ve yazarlık yaptı. Aynı yıllarda profesyonel olarak oyun yazarlığı yaptı ve Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. 4 Aralık 1946'da bir grup üniversite gencinin Tan gazetesini yakması üzerine, sekiz sayı süren, “Cumartesi” adlı haftalık magazin dergisini çıkarmaya girişti. Bu dergi denemesi de sonlanınca, “Vatan” gazetesinde çalışmaya başladı. Aynı yıl, ilk bağımsız yapıtı olan "Parti Kurmak Parti Vurmak" adlı 16 sayfalık broşürü de yayınlanmıştı.

1946'da Sabahattin Ali’yle birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkardı ve büyük ses getirdi. Dergi dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirmeyi bilmiş, tüm baskıların ve defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara karşın ulaştığı satış rakamlarına ulaşmıştır. Ancak davalar ve suçlamalar dergi yazarlarına epeyi zor dönemler yaşatmıştır. Nitekim yeni adlarla sürdürmeye çalıştıkları "Markopaşa" ekolünün hararetle eleştirdiği Amerikan yardımının Türkiye üzerindeki emellerine değindiği henüz yayınlanmamış olan “Nereye Gidiyoruz?” adlı yazısı nedeniyle; 12 Ağustos 1947’de on ay ağır hapis ve üç ay on gün de Bursa’da “emniyet-i umumiye nezareti” altında bulundurulma cezasına çarptırıldı.

İkinci kitabı Azizname’yi 1948’de çıkardı. Taşlamalardan oluşan bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almadı; ancak 1949 yılında İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk birlikte Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açınca 6 ay hapse mahkum edildi.

1952'de İstanbul'da Levent'te bir dükkân kiraladı ve Oluş Kitabevi'ni açtı; Levent sakinlerine gazete dağıtma işini sürdürmekle beraber, iki küçük çocuğunun geçimini sağlayamayınca, 1953'de Beyoğlu'nda bir ortağıyla "Paradi Fotoğraf Stüdyosu"'nu kurdu. 1954'te Akbaba dergisinde takma adlarla öyküler yazmaya başladı. Zira edebiyat hayatında iki yüze yakın takma ad kullanmıştır.

1955'de 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkânlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.

Dolmuş”, (1955); “Yeni Gazete” (1957), Akşam (1958), “Tanin” (1960), "Günaydın" (1969), Aydınlık (1993) gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan gülmece öyküleri, röportajlar ve fıkralarla Çağdaş Türk edebiyatının tanınmış ve en verimli kalemlerinden biri durumuna geldi.

1956'da Kemal Tahir’le birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu. 1958’de “Dolmuş-Karikatür” dergisi ile birleşerek 1963'e dek yayıncılığı tek başına sürdürdü. Bir yandan da Yeni Gazete, Akşam ve Tanin'de günlük köşe yazıları yazdı. 1962'de 42 sayı yaşayacak olan “Zübük” adlı mizah dergisini çıkardı.

1956 yılında İtalya’da (Bordighera’da) yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında ilk ödül olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı Öyküsüyle ikinci kez kazandı. İlk ödülünü 1960 yılında devlet hazinesine bağışladı.

Yayınevinin Şubat 1963’te yanması üzerine, yazarlığı tek uğraş edindi. İlk kez 1965 yılında -ancak elli yaşındayken bu hakkı elde edebilmişti- bir pasaport alabildi. Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı'na davetli olarak katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a gitti.

Nesin, 1966'da Bulgaristan'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi'yi "Vatani Vazife" adlı öyküsüyle kazandı. 1968'de Milliyet Gazetesi'nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında "Üç Karagöz" oyunuyla birincilik ödülü aldı.

1969'da Moskova'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında "İnsanlar Uyanıyor" adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü, 1970'de de Türk Dil Kurumu'nun oyun ödülünü "Çiçu" adlı oyunuyla kazandı

1972’de Nesin Vakfı’nı kurdu. Vakıf’ta, her yıl belirli sayıda alınan kimsesiz ve yoksul çocukların bakım ve eğitimlerini üstlendi. Kitaplarının tüm gelirini vakfa bıraktı.

1976-1980 arasında her yılın edebiyat ürünlerinden seçmelerin bulunduğu "Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı"'nı çıkardı. 1974'de Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin Lotus ödülünü kazanan Nesin, 1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler'in başkenti Manila'da yapılan törene katıldı. 1976'da Bulgaristan'da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı. 1977'de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçilen Nesin, bu göreve uzun yıllar devam etti.

1978'de "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü'nü kazanırken, 1982'de Vietnam'daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova'da kalp hastalığından hastaneye kaldırılan Nesin, "Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi"nde bir ay kalarak tedavi gördü.

1983'de Amerika Birleşik Devletleri'nde Indiana Üniversitesi'nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.

20 Aralık 1984'de Şan Sinema Salonu'nda 70. doğum günü töreni yapıldı. 1984'de Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985'de Ekin A.Ş'nin kurulması girişiminde bulundu. Aynı yıl, İngiltere'de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi ve TÜYAP'ın düzenlediği "Halkın Seçtiği Yılın Yazarı" ödülünü kazandı.

Nesin, 1989'da "Demokrasi Kurultayı"nın toplanmasında etkin görev aldı ve oluşturulan "Demokrasi İzleme Komitesi"nin iki başkanından biri oldu. Aynı yıl, Sovyet Çocuk Fonu'nun ilk kez verilen "Tolstoy Altın Madalyası"na değer görüldü.

19 Mart 1990'da Ankara Sanat Kurumu'nda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas'a gitti. 35 kişinin yaşamını yitirdiği Madımak Oteli katliamından sağ kurtuldu.

Yazar, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı’da, (Sivas Katliamı"nın 3. yıldönümünden 3 gün sonra) 5 Temmuz’u 6 Temmuz’a bağlayan gece sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle öldü. Cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı’nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere 6 Temmuz’da İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ne getirildi. 7 Temmuz 1995’de vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın bahçesine gömüldü. Ardında 80 yıllık mücadele, sayısız başarı ve "Nesin Vakfı"'nı bıraktı.

Ankara Uluslararası Film Festivali çerçevesinde verilen özel ödüllerin arasında "Aziz Nesin Emek Ödülü" verilmektedir.

Başlıca yazım biçimleri [değiştir]
Aşağıda, Aziz Nesin'e özgü başlıca yazım biçimleri verilmiştir.

Vikisöz'de
Aziz Nesin sözleri bulunur.-beri, -buçuk, aradabir, arasıra, arayer, azbiraz, azçok, azkaldı, azkalsın, başüstüne, beribenzer, bibakıma, bibaşına, biçok, bidolu, bigün, bikaç, bikez, birara, birarada, birdenbire, biriki, bisüre, bisürü, bir şey, bitakım, bitane, bitek, bitürlü, biyana, biyer, buyüzden, candarma, cıgara, çokaz, enaz, ençok, epiy, fotograf, gülegüle, hangibir, herhangibiri, herneyse, herşey, hertürlü, heryan, heryer, herzaman, hiçbir şey, hiçkimse, hoşgeldin, hoşbulduk, Istanbul, ikidebir, işgören, kıravat, kimbilir, nağra, pekaz, pekçok, sağol, Sıvas, tiren, yada ve yazıyla gösterilen her sayı bitişik

Eserleri [değiştir]
Öyküleri (Hikayeleri) [değiştir]
Parti Kurmak ve Parti Vurmak (1946)
Geriye Kalan (1953)
İt Kuyruğu (1955)
Yedek Parça (1955)
Fil Hamdi (1956)
Damda Deli Var (1956)
Koltuk (1957)
Kazan Töreni (1957)
Deliler Boşandı (1957)
Mahallenin Kısmeti (1957)
Ölmüş Eşek (1957)
Hangi Parti Kazanacak? (1957)
Toros Canavarı (1957)
Memleketin Birinde (1958)
Havadan Sudan (1958)
Bay Düdük (1958)
Nazik Alet (1958)
Gıdıgıdı (1958)
Aferin (1959)
Kördöğüşü (1959)
Mahmut ile Nigar (1959)
Hoptirinam (1960)
Gözüne Gözlük (1960)
Ah Biz Eşekler (1960)
Yüz Liraya Bir Deli (1961)
Bir Koltuk Nasıl Devrilir (1961)
Biz Adam Olmayız (1962)
Yeşil Renkli Namus Gazı (1964)
Sosyalizm Geliyor Savulun (1965)
İhtilali Nasıl Yaptık (1965)
Rıfat Bey Neden Kaşınıyor (1965)
Vatan Sağolsun (1968)
İnsanlar Uyanıyor (1972)
Hayvan Deyip De Geçme (1973)
Seyyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin) (1976)
Büyük Grev (1978)
Benim Delilerim (1979)
70 Yaşım Merhaba (1984)
Kalpazanlık Bile Yapılamıyor (1984)
Maçinli Kız için Ev (1987)
Nah Kalkınırız (1988)
Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)
Aşkım Dinimdir (1991)
Gözünüz Aydın Efendim (1997)
Herkesin İşi Gücü Var (2005)
Bende Çocuktum (1979)
Zübüklüğün Sonu Yok
Romanları [değiştir]
Kadın Olan Erkek (1955)
Gol Kralı (1957)
Erkek Sabahat (1957)
Saçkıran (1959)
Zübük (1961)
Şimdiki Çocuklar Harika (1967)
Tatlı Betüş (1974)
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1977)
Surnâme (1976)
Tek Yol (1978)
Anıları [değiştir]
Bir Sürgünün Hatıraları (1968)
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez (1. bölüm 1966, 2. bölüm 1976)
Poliste (1967)
Salkım Salkım Asılacak Adamlar (1987)
Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)
Masalları [değiştir]
Memleketin Birinde (1953)
Hoptirinam (1960)
Uyusana Tosunum (1971)
Aziz Dededen Masallar
La Fontaine'nin Yazamadığı Masal
Taşlamaları [değiştir]
Azizname (1948)
Fıkra kitapları [değiştir]
Nutuk Makinası (1958)
Az Gittik Uz Gittik (1959)
Merhaba (kitap) (1971)
Suçlanan ve Aklanan Yazılar (1982)
Ah Biz Ödlek Aydınlar (1985)
Korkudan Korkmak (1988)
Gezi notları [değiştir]
Duyduk Duymadık Demeyin (1976)
Dünya Kazan Ben Kepçe (1977)
Oyunları [değiştir]
Biraz Gelir misiniz (1950)
Bir Şey Yap Met (1959)
Toros Canavarı (1963)
Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı (1968)
Çiçu (1970)
Tut Elimden Rovni (1970)
Hadi Öldürsene Canikom (1970)
Beş Kısa Oyun (1979)
Bütün Oyunları (Adam Yayınları) (1981)
Maçinli Kızın Evi(1959)
Başarımı Karılarıma Borçluyum (1992)
Bütün Oyunları 2
Şiirleri [değiştir]
Sondan Başa (1984)
Bağışla (1986)
Kendini Yakalamak (1988)
Hoşçakalın (1990)
Sivas Acısı (1995)
En Uzun Maraton
Kimin Var ki
Konuşmaları [değiştir]
İnsanlar Konuşa Konuşa (1988)
Çuvala Doldurulmuş Kediler (1995)
Aldığı ödüller [değiştir]
1956 - Altın Palmiye, İtalya (Kazan Töreni adlı öyküsüyle)
1957 - Altın Palmiye, İtalya (Fil Hamdi adlı öyküsüyle)
1966 - Altın Kirpi, Bulgaristan (Vatani Vazife adlı öyküsüyle)
1968 - Milliyet Gazetesi 6. Karacan Armağanı Birincilik Ödülü (Üç Karagöz adlı oyunuyla)
1969 - Krokodil Ödülü, Sovyetler Birliği (İnsanlar Uyanıyor adlı öyküsüyle)
1970 - Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (Çiçu adlı oyunuyla)
1975 - Lotus Asya-Afrika Yazarlar Birliği Ödülü
1977 - Bulgaristan Uluslararası Gülmece Kitapları Yarışması Hitar Petar Ödülü
1978 - Madaralı Roman Ödülü (Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı romanıyla)
1985 - TÜYAP Halkın Seçtiği Yılın Yazarı

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

 
kitap severler, kitaplar, son çıkan kitaplar, en çok okunan kitaplar, çok satan kitaplar, yazarlar, şairler, yazar biyografiler, kim kimdir, biyografiler, yayınevleri, kitapseverler.net, kitapçılar, kitaplar, kitap oku, siyasi kitaplar, aşk kitapları, aşk hikayeleri, kitap tanıtımları